not that

  1. aslında, … şöyle dursun, … değil amma, … değil ya, … bir yana.
    Not that it matters, but how did you
    spend the money I gave you? (Aslında) önemli değil amma, sana verdiğim parayı nasıl harcadın?
    If he ever said so - not that I ever heard him say so - he told a lie: Onun böyle söylediğini işitmedim ama, eğer öyle dediyse yalan söylemiş.
    not that I know of: bildiğime göre.
bilmem! bildiğime göre, (öyle) değil! Haberim/bilgim yok!
“Is he dead?” “Not that I know!” “Ölmüş
mü?” “Bilmem/haberim yok.”
önemli değil
pek pahalı olmayan bir yer aramak Verb
Ben böyle bir adam değilim.
bunu ondan beklemek mezdim
pek de … değil Adjective
o kadar da … değil Adjective
o kadar da … değil Adjective
pek de … değil Adjective
usulüne uygun olmayan makbuz
yakışık almaz
Onu demek istemedim.
Konu o değil.